23/10/2024

Merhaba,

İzmir’in sıcak bir Ağustos ayında dünyaya geldim. 1980 yılıydı ve herkes gibi ailem de endişe ve kaygı içindeydi. Annem beni 13 saat süren sancılı ve zorlu bir doğumla dünyaya getirmiş. Artık annem mi doğum için kaygılıydı yoksa benim yerim mi çok rahattı da çıkmak istemedim, bilemiyorum.

Çekingen, az konuşan ve duygularını belli etmeyen bir çocuktum. Her yaşımda aldığım ilk övgü, “ne kadar olgun, uslu bir çocuk.” Bu övgü, belki de bana koçluğun kapılarını açmıştır, kim bilir. İlerleyen yaşlarımla “yeter artık uslu olmak istemiyorum” dedim.

İlk “iyi” notumu ilkokul öğretmenim “arkadaşlarıyla geçinme” konusunda vermişti. Anneme de serzenişte bulunmuş: “Sınıfta sadece bir kişiyle arkadaş.”

Bu sessizlik, içimde bir şeylerin gelişmesine neden olmuş diye düşünüyorum. Çok iyi gözlem yapardım ve konuşulanları içselleştirirdim. İnsanların neye üzüldüğünü kalbimin derinliklerinde yaşadığımı hatırlıyorum. Öyle bir içselleştirme ki; özellikle aile içinde kendi kendime çözümler bulmaya çalışırdım. “Daha uslu olsam, daha görünmez olsam, bu insanların çok derdi var, bir de ben olmasam…” Bu hisle yıllarım geçti. Belki de bu his beni bana getirdi.

Kendimi bildim bileli kitap okurum. Romanlarla başladı ve kişisel gelişim kitaplarıyla devam etti. Aradığım neydi bilmiyorum… Buraya yazarken aklıma geldi; hani derler ya, “Bir kitap okudum, hayatım değişti.” Aradığım, o kitaptı. O kitabı ararken, yıllarca kendimi buldum her sayfada. Asıl aradığım ‘ben’mişim.

Kitapların dışında, 2004 yılında 6 aylığına gittiğim Vancouver’da da buldum kendimi. Dış seslere kapattığımda, ne kadar özgür olduğumun farkına vardım. Burada çekingen olan ben, orada dans pistinden inmezdim. Çekingenliğim kaybolmuştu. Peki, ben kimdim? Çekingen mi, yoksa cesur ve umarsız mı?

2004’ten 2018 yılına bir sıçrama yapıyorum şimdi. Yoga yapıyorum ama her yerim ağrıyor, halsizim ve depresif bir haldeyim. Sabahları yataktan yaşlı bir insan gibi kalkıyorum. Sonunda teşhis konuldu: “Haşimato tiroidi.” Hayatım boyunca ilaç almam gerektiği söylendi ama bu hiç bana göre değildi. O sıralarda gittiğim osteopata sonuçlarımı gösterince, “Merak etme, yazdıklarımı ye, beslenmene dikkat et, geçer” dedi. Gerçekten de dediği gibi oldu.

Ofisinden çıkar çıkmaz bir insan beslenmesini değiştirmeye başlar mı? O an başladım. Glutensiz, şekersiz, abur cubursuz beslenmeye başladım ve hayatım değişti. Kitaplar değişti, insanlar değişti ve işim de değişiyor. “Hastalık iyileşmeye giden yoldur” diye bir kitap var, işte bu kitabın canlı örneğiyim diyebilirim.

“İyileşmez” denilen hastalığım iyileşince, bunu anlatmalıyım dedim. 2020 yılında Amerika’dan online olarak aldığım fonksiyonel tıp sağlık koçluğu dersleri bir yıl sürdü. Ardından koçluk kısmına eğildim. Bir hastalıkla başlayan süreç beni sana getirdi.

Öğrenmek ve bunları paylaşmak, benim için yaşamın anlamı gibi. Koçluk, bu iki değerimin kesişim noktası. Heyecanım ve merakım dorukta. Koçluk beni bulmasa, ben onu bulurdum diye düşünüyorum.

Tabii ki bu web sitesinin amacı seninle tanışmak. Beni tanıdın, şimdi seni tanımayı çok isterim.

Sevgiler